"Seni kaçırmaya geldim." diyor bir ses. Arkamı dönmeden gözlerim kapatılıyor. "Bil bakalım ben kimim meleğim?" diyor. "Joseph." diyorum. Minik bir kahkaha geliyor arkamdan, gözlerimdeki el omuzlarıma taşıyor kendini ve tutkulu bir öpücük konduruyor dudaklarıma. "Tabii ki benim aşkım, neden bu kadar şaşırdın?" diyor.
Birden silueti silikleşmeye, görüntü kaybolmaya başlıyor ve nefesler içerisinde yataktan kalkıyorum. Aynı kabus. Joseph üzeri kanlar içerisinde yanıma geliyor. Onu gördüğüm son anla tamamen aynı. Bir kot pantolon ve gök mavisi kareli bir kısa kol gömlek var üzerinde. Saçları her zamankinin aksine dağınık. Gözleri... Gözleri kan gibi kırmızı. Bedeninde kılıçlar geçmişçesine kanayan yaralar var.
Hepsinin sorumlusu benim! Bu vicdan azabından kurtulamayacağım! Joseph'in kimliğinin ifşa olduğunu ve her yerde arandığını bilmeme rağmen yanına giderken yeterince dikkatli davranmadım. Peşime o lanet olası seherbazları taktım. Yanımıza geldikleri anda beni görünmez bir iple tavana astıktan ve etkisiz hale getirdiler. Tam Joseph'in yanındaydım, sıcacık bakan gözleri gözlerimdeydi. "Loquisha sakın beni bırakma." diyordu. Son sözleriydi.
Bundan sonrasında kendisi bıraktı beni. Bakanlık adına çalışan 2 seherbaz James ve Bradley geliyor bu sırada. Dediğim gibi beni etkisiz hale getiriyorlar ve Bradley Joseph'e dönüp "Sectumsempra" diye bağırıyor. Sonrası ise bir film şeridi gibi. Joseph kanlar içinde yerlere yığılıyor. Can çekişir gibi görünüyor. Ardından James "Avada Kedavra" diye haykırıyor. Yeşil ışık... Bunun anlamı çok açık. Sesler boğuk gelse de renkler yanıltmaz.
Joseph öldü. Bir seherbaz bunu nasıl yapabilir? Yasaklı bir lanet kullandı ve ne olursa olsun birini öldürdü. Ben olup biteni anlamadan aniden cisimleniyorlar. Hemen Joseph'in yanına koşuyorum. Dünyam yıkılıyor o an. Çünkü yaşamıyor. Canımdan bir parçam kopuyor. Hemen Joseph'i de alıp bakanın yanına cisimleniyorum. Şaşırıyor. Böyle bir olaydan haberi yok. İlk önce inanmıyorum. Onun kardeşinin de ölüm yiyen olduğunu hatırlıyorum. Bunu yaptırmaz diye düşünüyorum.
Bir anda çığlıklarım başlıyor. Sanırım bunu kaldıramıyorum. Sonucunda kendimi burada buluyorum. St. Mungo... Joseph'in cenazesinden beri de hep aynı rüya. Joseph bana kızgın mı? Bir şeyler mi anlatmaya çalışıyor anlamıyorum. Terapi görüyorum ama anlamsız. Bununla başa çıkamıyorum. Başa çıkmamın yolu da yok. Yokluğu her gün içime işliyor. Derinden sarsıyor beni. Yeyip bitiriyor. Eriyorum sanki bu yükün ağırlığı karşısında. Sorumlu benmişim gibi... Bradley ve James. Azkabandalar... Bunu hak ettiler... Cezaları bununla sınırla kalmayacak. Eğer ruh emiciler onu öpmezlerse ben kendi ellerimle öldüreceğim. Her gün bunun için kendime söz veriyorum. Ve aniden göz kapaklarıma bir ağırlık çöküyor. Uyku beni kollarına alıyor. Huzur buluyorum... Tabii rüyama kadar...
Out; Telefondan yazdığım için renklendirmeleri yapamadım. Editledim.