Saat 21.00. Dışarıdaki kasvetli havanın aksine Brad’in yanına gitmek benim için en mükemmel şeydi. Bakanlık’taki işlerimin uzun sürmesi nedeniyle bir koşuşturma içine girmiştim. Eve geç gelmek hazırlanmak için daha az vakit demekti. Neyse ki her şeyim 1 gün önceden hazırdı. Doğum günümde bana hediye olarak aldığı hırkayı giymek istemiştim. Hırkamın içerisine turkuaz renginde düz bir bluz giydim. Gri ile çok yakışıyorlardı. Altına da lacivert kadife pantolonumu ve topuklu çizmelerimi giydim. Hemen saçlarımı ve makyajımı yapmaya giriştim. Bir taraftan maşa kendiliğinden saçlarımı yaparken ben de makyajımı halletmeye çalışıyordum. Lacivert tonlarında hafif bir makyaj yeterli olacaktı. Tek sorunum geç kalmaktı. Eğer geç kalırsam evime gelip beni almak isteyecekti, buna da izin veremezdim. Çünkü o bir Muggle’dı. Evime gelirse bir büyücü olduğumu anlayabilirdi. Bu ilişkimiz için kaldırılamayacak bir şey olabilirdi. Bunu ona zamanı gelince kendim açıklamak istiyordum. Hemen Muggleların cep telefonu denen aleti bularak Brad’i aradım. Biraz gecikebileceğimi beni merak etmemesini söyledim.
Evimin bulunduğu Milano’dan çıkarak Paris’e Olympia Bar’ın yakınlarına cisimlendim. Kapıdan girdiğim an bana el sallamaya başladı. Cam kenarında her zaman oturduğumuz masada oturuyordu. Her zamanki baş döndürücü tebessümüyle bana gülümsedi ve ‘’Hoş geldin hayatım.’’ diyerek yanıma geldi. Sarılarak yanağıma küçücük bir öpücük kondurdu. En sevdiğim parfümünü sıkmıştı yine. Yavaşça kokusunu içime çektim ve ondan ayrıldım. Sandalyemi nazik bir tavırla çekerek oturmama yardımcı oldu. Ardından 2 kahve şipariş ettik ve bana dönerek ‘’Nerelerde kaldın aşkım ya, merak ediyordum.’’ dedi. ‘’Bakanlıktaki işlerim geç bitti canım.’’ dediğim an büyük bir çam devirdiğimi fark ettim. Ne bakanlığıydı? O beni Muggle mesleklerinden olan psikolog olarak biliyordu. ‘’Ne bakanlığı?’’ dedi. Bunu sorması beni şaşırtmamıştı. ‘’Şey. Biraz işim vardı sana bahsetmemiş miydim?’’ dedim. Umarım yalan söylediğimi anlamazdı. Daha önce ona hiç bu kadar bariz şekilde yalan söylememiştim. Farklılığı anlayabilirdi. Aniden bana ondan daha önce hiç görmediğim bir bakış attı ‘’Bu doğru değil Agness. Seni tanırım, bana doğru söylemiyorsun. Açıklar mısın lütfen?’’ dedi. Sanırım sinirleniyordu. Şimdi ne diyecektim ki. Ben bir büyücüyüm mü? Nasıl inanacaktı bana. Yavaşça cebime baktım. Asam oradan görünüyordu. Sanırım kendimi ispat edebilirdim. Her neyse. Buna gerek duymasam iyi olacaktı. Ama bunu açıklamanın da vakti gelmişti. ‘’Sana bunu uzun zaman önce açıklamalıydım ama yapamadım. Vereceğin tepkiyi bilmediğim için söyleyemedim. Ben senden farklıyım. İnanamadığınız türden bir şeyler söylemek istemiyorum. Ama ben büyücüyüm.’’ dedim bir çırpıda. Bir anda gözleri büyüdü. Şaşırmıştı, hem de çok. Bu kadar kolay söyleyebileceğimi düşünmemiştim. Bara göz gezdirdim sanırım bizi duyan biri yoktu. Brad hala inanmaz gözlerle bakıyordu ve ‘’İnanmıyorum, bu olamaz.’’ diyordu kendi kendine. ‘’Ciddiyim.’’ dedim kendiyle olan konuşmasının arasına girerek. İstersen bunu ispatlayabilirim ama burada yapabileceğimi sanmıyorum. ‘’İstemiyorum. Neden bana yalan söyledin? Benim hakkımdaki tüm gerçeği bilirken neden bana kendi doğrularını söylemedin?’’ diyerek bağırmaya başlamıştı. Kolundan tuttum ve onu barın dışına çektim. ‘’Bunları başka yerde konuşmalıyız.’’ dedikten sonra onu Milano’ya evime cisimledim. Bir anda başı dönmüştü. İlkti tabi herkeste olurdu, hele ki bir muggleda… Onu banyoya ...ürdüm, sanırım kusacaktı. Kendine gelip rahatlayınca onu karşıma aldım ve konuşmaya başladım ‘’Çünkü sana söylersem ilişkimiz biter diye düşündüm. Çünkü sana söylediğimde benim deli olduğumu düşüneceğini sandım. Daha da önemlisi böyle durumda beni sevmeyeceğini sandım. Korktum!’’ diyerek yüzüne baktım. Son derece soğukkanlı görünüyordu. Ne düşündüğünü anlamam imkansız gibiydi. Bir anda zihnine girmek aklımdan geçti ‘’Evet onu seviyorum, ama o bir büyücü. Şimdi ona ne demeliyim? Tabi ki biz ayrılamayız!’’ Aklından geçen son cümle beni çok rahatlatmıştı. Tabii ki biz ayrılamazdık. Bir anda ayağa kalkıp elimi tuttu ve beni de kaldırdı. ‘’Ne olduğun umrumda değil. Sadece seni seviyorum.’’ dedi. Bu sözlerle iyice rahatlamıştım. Yan yana koltuğa oturduk ve başımı omzuna yasladım. ‘’Bir an çok korktum, ama artık her şeyi öğrenmenin zamanıydı.’’ dedim, ardından asamı çıkararak küçük bir asa hareketimle evimiz dekorasyonunda küçük oynamalar yaptım, lamba yerine mumlar aydınlatıyordu artık bizi. Kenardaki piyano çalıyordu. Çok hoş bir ortam olmuştu. ‘’Korkmamalıydın, sana olan sevgimin her şeyden önce geldiğini biliyor olman gerekirdi.’’ dedikten sonra gülümseyerek ‘’Sanırım bu büyü işinin güzel yanları da var. Her yer muhteşem oldu bebeğim.’’ diyerek bana döndü ve beni öptü. Uzun bir öpücük olmuştu ve bana her şeyi açıklamıştı. Artık rahattım. Onu seviyordum, o da beni seviyordu. İstediğim hayat buydu. Başkası değil…