RP Ot : Başka bir sitede adım Channel Ann Bloutus
Sahilde kısa bir yürüyüş yapmak için çıkmıştım. Kaybolmak aklımın ucundan bile geçmemişti. Üstüne üstlük asamı unutmuştum ve burası çok tenhaydı. Küçük bir kasabaydı. Evler eskimiş, boyaları dökülmüştü. Çok da küçüklerdi. Burada neden kimsenin yaşamadığı anlaşılıyordu. Meraklı ve keşfetmeyi seven ben içgüdüsel olarak yürüyordum dar, taş yollarda. Aslında çok da fena sayılmazdı burası. Benim yaşayabileceğim bir yerdi. Sessiz, ıssız... Bir sokaktan diğerine atlıyordum durmadan. Resim çekmeyi de ihmal etmiyordum tabi. Biraz daha yürüdükten sonra bir caddeye çıkmıştım. Bir sürü dükkan vardı. Evlerden farkları yoktu onların da ama biri hala yeni gibi duruyordu. İyice yaklaştıktan sonra onun bir sinema olduğunu fark ettim. Hiç düşünmeden içeri daldım. Yaklaşık beş sene öncenin filmlerinin afişleri asılıydı. Patlamış mısır tezgahlarında hala birkaç paket mısır vardı. Çoğu erimiş gibiydi. Bozulmuştu, küflenmişti sanki.
Bu kasaba anlamadığım bir şekilde büyülemişti beni. Eski günlerimi hatırlatıyordu. Caddede yürümeye devam ettim. Kapısı kırık bir barla karşılaştım ve içeri girdim. İçki kokuları hala baş gösteriyordu mekanda. Biraz daha dikkatli olunduğunda sigara kokusunu duyabiliyordu insan. Bir sürü şarap kokusu içiçe girmişti ve insanın miğdesini bulandırıyordu. Çok kalmadan çıktım oradan da. Yürüdükçe geçmişim geliyordu gözlerimin önüne. Yüzüm ekşiyordu ve hüzünleniyordum. Kafamı düşüncelerimi dağıtmak için salladım ama nafile... Bana acı çektirmeye bayılıyor onlar. Ağlamaklı olmuştum. Arkamdan bana doğru gelen adamı bile fark etmemiştim ki zaten çok sessiz geliyordu.
''Sen kimsin?'' Bir an ürpermiştim. Sesi çok sertti ama içinde bir merak da vardı. Biraz tedirgince arkamı döndüm. Önümde kırk yaşlarında, saçı beyazlamaya yüz tutmuş, gözlerinin altı morarmış bir adam duruyordu. Çok az uyuyor olmalıydı. Kekeleyerek, ''Kay-kayboldu-dum.'' dedim. Neden böyle olduğunu anlamamıştım. Bütün cesaretim o adamın siyaha yakın kahverengi gözlerinde eriyip gitmişti. Adam mırıldanarak lanet okuyor gibiydi. Sonra da arkasını dönüp yürümeye başladı. Dayanamadım ve bağırdım, ''Durun!'' Adam yürümeyi bıraktı. Arkasını döndü tekrar. Yüzünde şaşkın bir ifade vardı. ''Bana yardım etmelisiniz Bay-'' ''Blouts'' dedi ruhsuzca. O an içimde bir fırtına koptu. Neye uğadığımı şaşırmıştım. Bayılacak gibi hissediyordum. Karşımdaki adam yıllar önce bizi bırakıp giden babam olabilir miydi yoksa sadece soyad benzerliği miydi? Adama farklı bakmaya başlamıştım artık. Gözlerinin şekli aynı benimkiler gibiydi. Dudak yapısı da öyle...
''Neden öyle bakıyorsun?'' diye bağırdı. Gözlerimi ondan çekip tozlu alsfalta sabitledim ve ''Ben Chanell Ann Blouts'' dedim. Gözlerim kalkmıyordu. Göz yaşlarım akıp duruyordu. İlk önce sadece burnuma dek gitmişlerdi ama sonra üstümü ıslatmaya başladılar. Biraz sonra hıçkıra hıçkıra ağlayacağımdan şüphem yoktu. Adamdan çıt çıkmıyordu. Birkaç dakika sonra titreyen sesiyle, ''Kızım!'' Göz yaşlarım iyice boşalmıştı. Adamın, babamın ayak seslerini duyabiliyordum. Bana doğru koşuyordu. Sonunda sarılmıştı işte bana. Artık ömrümün sonuna dek benimleydi, beraberdik. Artık onu asla bırakmazdım. Yıllar önce yaptığının acısını çıkaracaktım. Babama olan özlemimi yatıştıracaktım. Hıçkırıklar başlamıştı ama önemi yoktu. Normal bir insanın yanında olsaydım kendime lanet ederdim kırılgan davrandığım için ama o benim babamdı ve beni tanırdı, değil mi?
Birden kendimi kaynedip ona vurmaya başlamıştım. Acısını çıkartmaya, intikamımı almaya çalıştığımdan şüphem yoktu ama dayanamadım ve kısa kestim. Canı acımış gibi durmuyordu. Gözlerinde sadece sevinç vardı. Kendimi artık asil gibi hissediyordum. Yıllardır yaşadığım yetim duygusunu bir kenara atmıştım şu son üç dakikada. Mutluydum. Babamla yürümeye başladık. Beni hiç bırakmıyordu. Özlemiş olmalıydı. Peki ya neden gelmemişti o halde? Kafam soru işaretleriyle doluydu, evet ama soru sormanın zamanı değildi şu an. Arada kafamı kaldırıp ona bakıyordum. On beş yıldır görmediğim babamı görmek, onunla aynı yolda yürümek anlatılmaz bir duyguydu. Hayal meyal hatırlıyorum da ona çok bağlıydım. Hiç yanından ayrılmazdım. O gittiğinde yaklaşık bir sene boyunca kendime gelememiştim. Ama her acı gibi o da unutulmuştu ya da sadece rafa çekilmişti. Neyse ki artık acı yoktu. Sadece o ve ben vardık. Sadece babam ve ben...