Gecenin karanlığı içinde kaybolmak hoşuna gidercesine gölgelere doğru yürüyordu, gölgeler arasındaki her adımı onu daha da karanlığa gömüyordu. Stefan her zaman yaptığı ve bazen onu umutsuzluğa iten şeyi yaptı ve yine istese de istemese de yalnız kalmıştı. Hiçbir zaman olmadığı gibi yanında yine kimse yoktu. Aklında her saniye büyüyen bir soru yığını vardı. Cevaplayamadığı binlerce soru, cevaplamaktan korktuğu binlerce soru içinde boğuluyordu ve nereye yürüdüğünü bilmeden yürüyordu, ayaklarının altında, hışırdayan binlerce yaprak vardı.
-Keşke, keşke aklımdaki bütün soruları da bu yapraklar gibi ezip geçebilse, keşke bütün hepsini aynı böyle görmezden gelebilsem.
Yalnız olmak artık içini acıtıyordu. Ne doğru düzgün bir ailesi, ne de ona destek olan bir arkadaşı, hiç kimsesi yoktu. Bu da Stefan’a kendini kötü hissettiriyordu. Yürürken öyle dalmıştı ki nereye geldiğini nereden geldiğini hiç bilmiyordu, yardım istediği gözleri ise zaten dakikalardır boş boş bakıyordu, arkasını döndü, dikkatlice baktı.
-Lanet olsun, lanet olsun ben nereden geldiğini, ne yaptığını, ne yapacağını bilmeyen aptalın tekiyim.
Dizlerinin üstüne çöktü, kafasını öne eğip yıllardır içinde kalan tüm gözyaşlarını döktü. Kendinden nefret ediyordu. En azından şu an öyle düşünüyordu. Kafasını yukarıya kaldırıp, sanki havada asılı kalmış birine itiraz edermiş gibi konuşmaya başladı.
-Lanet olası bana verebileceğin tek ceza , canımı acıtmanın tek yolu bu mu?
Kimle konuştuğunu bilmeden sadece bağırıp duruyordu ,elindeki siyah çantayı bir kaç kere yere vurduktan sonra tek eliyle çantasını sıkıca tutup ,tek elini de dizine koydu ve hızlıca yerinden kalkıp az ilerdeki büyük çınar ağacına doğru yürüdü.İyice yanaşınca oturdu ve ağaca yaslandı ,çantasını hemen yanına koydu üşümeye başlamıştı.Titreyen ellerini birbirine sürtüp ısıtırken ,bir yandan da bir şeyler ararcasına dikkatli dikkatle etrafa bakıyordu.Asasını ilerde gördüğü bir odun parçasına yönlendirdi.
-Wingardium Leviosa!
Odun uçmaya başladı iyice havalanınca asasını yönlendirerek odunu hemen ayağının yanına bıraktı.
-İncendio!
Diye fısıldadı odun alev alıp yanmaya başladı. Cüppesinin yakasından tutup ensesine doğru çekti ve asasını cüppesinin cebine koydu az önce birbirine sürttüğü uyuşan ellerini şimdi ise ateşin sıcaklığında ısınıyordu soğuktan ve titremekten kasılan vücudu şimdi bir buz gibi çözülüyor ve rahatlıyordu iyice ısındıktan sonra ayağa kalktı, az önce umurunda olmayan karanlık şimdi birazda olsa onu ürkütmüştü. Asasını cebinden çıkardı. Ve bağırarak büyüyü söyledi.
-Lumos!
Etraf artık yeterince aydınlanmıştı ve artık peşinde dolaşan bir gölgesi vardı. Isınan vücudu artık uyuşukluktan kurtulmuştu. Çok yavaş adımlarla yürüyor ve arada sırada yerdeki yapraklara tekmeler savurup uçuşmalarını sağlıyordu. Havanın neden bu kadar aydınlık olduğunu düşündü. Kafasını kaldırıp ağaç dalları arasından görünen gökyüzüne baktığında ay artık en son gördüğü gibi yarımay değil dolunaydı ve her zamankinden daha parlak görünüyordu. Tekrar üşümeye başladığını hissetti, geri dönüp ateş yaktığı yere doğru yürümeye başladı. Ateşin olduğu yerden bu kadar uzaklaşmış olmasına hayret etti ve adımlarını biraz daha hızlandırdı iyice yaklaştı tekrar eski yerine oturdu ve yine etrafına bakındı.
-Wingardium Leviosa!
Yerdeki bir odun parçasını daha uçurup, ateşin üstüne bıraktı ve tekrar ısınmaya başladı. Isınmanın verdiği etkiyle mayıştı, uykusu gelmişti cüppesinin cebinden asasını çıkardı ve asasını az önce yere vurduğu çantasına doğrulttu.
-Aklapakla!
Çantanın üstündeki tozlar yok oldu kafasını çantasının üstüne koydu ve cüppesinin yakasını da kulaklarını kapatacak şekilde yukarı çektikten sonra ateşinde verdiği sıcaklıkla iyice mayıştı ve uykuya daldı.