--> İLK HABER
Hogwarts'da yeni bir güne gözlerimi açmıştım. Cüppemi giydim. Ortak Salon'dan çıkıp Büyük Salon'a indim. Büyük Salon her zaman olduğu gibi cıvıl cıvıldı. Öğrenciler çok neşeli ve hallerinden oldukça mutlu görünüyorlardı. Görünüşe bakılırsa bugün diğer günlerden birazcık daha farklıydı. Daha güzel bir gündü. Ben bu güzelliğin içinden geçip yemek masamıza giderken baykuşlarımız geldi. Beklemiyordum fakat bana da bir mektup vardı. Teyzemden...
''Natalie, kuzenlerin Barney ve Ted arasında kötü şeyler olacak gibi görünüyor. Barney kaçtı. Ölüm yiyenlere katıldığını düşünüyoruz. Gitmeden önce bize kısa bir not bırakmış. Karşımıza çıkacağını yazmış sadece. Ted ise bu duruma çok sinirlendi. Bize ihanet ettiğini söylüyor. Peşine düşmeye karar verdi Barney'in. Barney veya Ted'den sana haber gelirse bize bildir lütfen tatlım. Kendine dikkat et...''
Bunun olacağını tahmin etmiyor değildim; fakat bu şekilde öğrenince birden salonda gözlerimin önü karardı. Herkes birbirine karıştı. Anlayamadım...
--> BEKLİYORDUK...
Kendime geldiğimde kızlar yatakhanesindeydim. Başucumda en yakın arkadaşım Lily vardı. Eski dosttuk biz. Beraber büyümüştük. Masmavi gözlerinde şaşkın ve tedirgin bir ifadeyle bana bakıyordu. Kendime geldiğimi görünce gözlerinin ışıldadığını gördüm. Hemen bana sorular yöneltmeye başladı. Çok konuşmasına fırsat vermeden ''Anlatacağım, lütfen ilk önce kendime geleyim...'' Bana izin verdi. 5 dakika kadar sonra yavaş yavaş kalktım. Hala biraz başım dönüyordu. Tekrar geldi ve yatağımın kenarına oturdu. Anlattım ben de ''Barney ve Ted. Aralarında sürtüşme olmuş. İşler kötüye gidiyor...'' Şaşırdığını gözlerinin büyümesinden ve yüzünün aldığı ifadeden anlamıştım. Belli etmemeye çalıştı: ''Kardeş onlar düzelecektir, emin ol. Nasıl olsa anlaşacaklar.'' diyerek beni teskin etmeye çalıştı ama başaramadığının farkındaydı. ''Derse inelim mi?'' dedi. Bu konuda daha fazla konuşmak istemediğinin farketmiştim sesinin tonunun değişmesinden. ''İnelim tabi. Ders Karablık Sanatlara Karşı Savunma değil mi?'' dedim. ''Evet.'' diye yanıtladı beni. İndiğimizde Profesör oradaydı. Geç kalmıştık. ''Kusura bakmayın efendim, geç kaldık. Dersinize katılabilir miyiz?'' dediğimde yüzüme baktı, ağladığım anlaşılıyordu sanırım. Birden yumuşadı surat ifadesi ''Gelebilirsiniz; fakat bir daha olmasın.'' dedi. Ders Expelliarmus'tu. Kendimize bir eş seçip ilk denemelerimizi yapacaktık. Lily ile eş oldum. ''İlk deneme senindir.'' dedim. Geçti karşıma, gözleri odaklanmış gibiydi; fakat bakışlarının arkasında bir dalgınlık vardı. Bunu farkettirmemeye çalışıyordu. Asasını kaldırdı ve ''Expelliarmus'' diye bağırdı. Asam elimden uçuverdi. Buruk bir tebessüm gördüm yüzünde. ''Assio Asa'' diye bağırdım. Asam elime geldi. İkinci denemeyi ben yapacaktım. ''Expelliarmus'' diye bağırdım. Asası uçtu. Ben de mutlu olmuştum. Gülüşüp, şakalaşarak çıkmıştık dersten ama sadece yüzümüzdü gülen. Tüm gün dikkatimi veremedim derslere. Ortak Salon'a döndüğümde güne dair hiç birşey yoktu kafamda. Uyumak istedim sadece. Dünyadan biraz da olsa soyutlanmak istiyordum. Üzerimi değiştirdim. Hemen yumuşacık yatağıma girdim. Düşünceler içinde uyuyakalmışım... Her gün aynıydı. hiçbir farklılık yoktu. Her gün sabah bir Gelecek Postası okuyor ve bir haber bekliyordum. Derslere giriyordum. Aynıydı hep...
--> KORKUYLA BEKLEDİĞİMİZ HABER
Yine aynı bir güne başladığımı sanıyordum. Yatağımdan kalktım ve hazırlandım. İndim Büyük Salon'a. Nedense tüm gözler bana bakıyordu. Birşeyler olduğunu anlamıştım. Ama neydi? Koşarak yemek masamıza gittim ve elime ilk geçen Gelecek Postası'nı aldım. Baş sayfada bir haber vardı dikkat çeken. ''Kardeşler'' Bunu okuduğum an anlamıştım Ted ve Barney ile ilgili olduğunu. Haberin devamını okudukça için bir tuhaf olmuştu. Neydi bu yazılanlar? Algılayamıyordum. Barney Ted'i kardeşini lanetlemiş miydi? Yok inanamazdım buna. Nasıl olurdu böyle birşey? Barney'di o. Birden gözümün önünde Ted'in o tatlı gülümsemesi belirmişti. Elimi uzattım dokunmak için ama dokunamadım ona, kayboldu birden. Ağlıyordum. Kuzenime ne olmuştu? İki kardeşe ne olmuştu? Elimden gazeteyi bırakmadan hayretle bana bakan yüzleri arkamda bırakarak Büyük Salon'dan çıktım. Hemen kızlar yatakhanesine gittim. Kendimi yatağıma attım. Düşünmeye çalışıyordum; fakat ağlama arzum baskın geliyordu. Lily belirdi karşımda birden. Gözleri dolu doluydu ve şişmişti. ''Bugün izinliyiz.'' dedi. Anlayamamıştım. Derslere girmeyecek miydik? Girmeyecektik. Bunun yalan olduğunu düşünerek ağlamaya devam ediyordum...
--> NASIL?
Günler geçiyordu. Hiçbir haber yoktu. Sanki hiç birşey olmamış gibiydi. Sabahları kalkıp cüppeleri salınan öğrencilerin arasından geçip Büyük Salon'a iniyor, kahvaltımı yapıp derslere giriyordum. Günler aynı tekdüzelikte birbirini kovalarken bana Barney'den bir mektup geldi.
''Natalie, bana inanacak tek kişinin sen olduğunu biliyorum. Ölüm yiyenler beni kaçırmışlardı ve saklıyorlardı. Çok özlü iksir yapıyorlardı sanırım. Neler oldu bilmiyorum; ama inan bana ben değildim kardeşim. Bana inan bu olayı sen ve ben çözeceğiz. Barney...''
Şaşırdım. Elimde tuttuğum parşömen parçası bana neler neler anlatmıştı. Bu kadarını düşünememiştim. Barney'e çok kızmıştım; ama konduramamıştım. Birden çığlıklar atmaya, mektubu öpmeye başlamıştım. Çok mutluydum.
''Barney, Hogmeade'e gel. Konuşmalıyız Nasıl kaçtın, neler oluyor anlatmalısın bana. Burada kötü şeyler oldu, anlatmalıyım sana.''
Kendime geldiğimde bu yazdığım mektubu tutuyordum. Ortak Salon'a ne zaman geldiğimi anımsamıyorum bile. Mektubu katladım ve Baykuşhane'ye doğru yollandım. Gözlerimden yaşlar süzülmesine rağmen gülüyordum ki bundan dolayı bana şaşkınlıkla bakan gözler vardı. Bu gözleri arkamda bırakarak koşuyordum. Baykuşhane'ye girdim. Okulun baykuşlarından biri yanıma geldi. Mektubu verdim. ''Bunu Barney'e ulaştır, lütfen çok önemli.'' dedim. Anlıyormuşcasına baktı bana ve kafasını salladı. Baykuşhane'den aşağı indim şimdi Sihir Tarihi dersimiz vardı. Dersliğe girdim. Kimse yoktu daha. Arkalardan bir sıraya oturdum. Düşünceler içerisindeydim. Barney? Ted? Doğu olan neydi? Profesör sınıfa girdi. Yüzünde hiç eksik etmediği o muhteşem gülümsemesi vardı. Çok alımlı biriydi. Uzun boyu, sarı saçları ve gözleri çok hoştu. Derse geçti hemen. Fakat dikkatimi toparlayamıyordum. Barney bir an önce gelmeliydi. Gerçeği öğrenmeliydim...
--> BEKLEDİĞİM GÜN
Sabah kalkmıştım, hazırlanıyordum ki yatağımın başucunda bir not buldum. ''Bugün Hogsmeade'e gel, Barney...'' bu kadar çabuk muydu? Nasıl gelebilmişti? Hemen Hogsmeade'e gitmeliydimç Barney'in her zamanki yeri olan Domuz Kafası'na. Hızlı hareketlerle hazırlandım. Koşarken birden Lily ile burun buruna geldim. Telaşlı halimi görünce hemen ''Nereye?'' diye sordu. ''Kütüphaneye.'' dedim. İnanmış gibi görünmüyordu ama öyle yaptı. Cevap vermesine fırsat bırakmadan koşar adımlarla aşağı indim. Hogsmeade'e doğru yol aldım. Domuz Kafası'na girdim. İçerisi dumanlıydı. Pek kalabalık değildi her zaman olduğu gibi. Birisi ayağa kalktı ve yanıma doğru gelmeye başladı. Başındaki şapka ve gözündeki gözlüğü çıkardığında karşımda Barney'i gördüm. ''Barney, merhaba.'' diyerek sarıldım ona. ''Merhaba.'' dedi. ''Anlat bana Barney neler oldu?'' dediğimde ''Dışarı çıkıp yürüyelim, anlatmam daha kolay olacak.'' diye yanıtladı beni. Hiç kuşkulanmadım ve hemen dışarı çıktım. Elini cebinden çıkartmıyordu. Anlatmaya çalışıyordu sanki ama toparlayamadı. Yüzündeki o sıcak ifade de kaybolmuştu aniden. Karşıma geçti, çok sert bakıyordu. ''Beni iyi dinle ahmak, bana yardım edeceksin. Etmezsen Ted gibi olup sonunda öleceksin bunu aklından çıkartma. Beni ölüm yiyenler kaçırdı. Bu doğruydu; fakat sadece süs olarak. Ben isteyerek kaçtım. Çok özlü iksir olayı ise tamamen palavraydı. Ted'e neler olduğunu biliyorum, eveet ben yaptım zeki kız. Ben lanetledim onu. Şimdi sana gelelim... Barney yapmamış diyeceksin. Bana inanmalarını sağlayacaksın. Yoksa sonun kötü olacak.'' derken asasını çıkarmıştı. Yüzündeki o ifadeden tiksinmiştim. Çok da korkmuştum; ama bunu belli etmemeliydim. Yere tükürerek ''Senden iğreniyorum! Sana yardım etmeyeceğim. Beni kullanabileceğini mi düşünmüştün?'' dedim. Bu tavrım karşısında çok sinirlendi. Asasına davrandı ve ''O zaman iyi olan kazansın, kardeşim.'' dedi. Kardeşim lafını bastırmıştı ki ondan önce davranarak ''Expelliarmus'' diye bağırdım. Asası uçtu. ''Assio Asa'' dedi, asasını alana kadar ben Domuz Kafası'na tekrar girmiştim. Orada Lily'i karşımda buluverdim. Aynı anda ''Burada ne işin var?'' dedik. ''Şimdi anlatamayacağım ama bana yardım etmelisin. Berney peşimde.'' diyordum ki çantasından değişik kıyafetler çıkarmaya başladı. Kılık değiştirip kamufle olacaktık. Zekiceydi. Kılık değiştirip hemen oradan çıktık. Bizi fark etmedi bile. Hogwarts'a girer girmez hemen yatakhaneye gittik. ''Bana bir açıklama borcun var'' dedi. Başıma dikilmişti. Çok gergin görünüyordu. ''Anlatıyorum. Ama kızmadan önce lütfen beni anlamaya çalış...'' dedim ve mektubu almamdan başlayarak bugüne kadar anlattım. Şaşırdı. ''Ne diyebilirim bilemiyorum. Ben olsam ben de teyzeme haber vermezdim ama benimle paylaşabilirdin. Çok tehlikeli bir işe kalkışmışsın birilerinin bilgisi olmalıydı'' dedi tedirgin bir sesle. ''Şimdi ne yapacaksın?'' dedi. Bilmiyordum. Ne yapmalıydım? ''Planın ne?'' dedi tekrardan. Üstüme geliyordu. Ne yapmaya çalıştığını anlamadım; ama hala yanımda olduğunu biliyordum. ''Sadece dinlenmeliyim. Düşünmeliyim.'' dedim.. ''Tamam.'' dedi ve gitti...
--> İHANET
Lily'e neler oluyordu? Çok garip davranıyordu bu aralar. Ağzımdan bir şeyler almak istercesineydi konuşmaları. Hani birşeyler insanın diline takılır ama çıkaramaz ya öyle birşeyler vardı bu olayda da. Şimdi Biçim Değiştirme Profesörünün yanında. Birşeyler var ama er geç açığa çıkacak. Biraz bu düşüncelerden uzaklaşmak istiyorum. Aklıma göl kenarı geldi. Kafamı dinleyebileceiğim bir yer. Üzerime çok dikket çekmemek için koyu renk şeyler giymeye özen gösterdim. Kahverengi keten pantolon ve kahverengi bir T-shirt giydim. Yavaş yavaş göle doğru yürüyordum. Ne muhteşem bir yer bu Hogwarts insanın her ruh haline uyabiliyor...Etrafımda çeşitli bina ve sınıflardan çğrenciler baharın gelmesini kutluyormuşcasına gülüşüp, konuşuyorlardı. Herkes çok eğleniyor gibiydi. Ben de etrafta göz gezdiriyordum ki birden bir kız gördüm. Dümdüz siyah saçları beline kadar iniyordu. Üzerinde eflatun rengi bir hırka ve bir kot pantolon vardı. Lily'nin kıyafetlerine benziyorlardı. Afalladım. Kız arkasına döndü ve Lily olduğunu anladım. Tedirgindi ama. Neden? Bana yalan söylemişti. Neden? Öğrenmeliydim... Bir sağa bir sola gidiyor geziniyormuş gibi görünmeye çalışıyordu. Dikkat çekmek istemiyordu. Beni de farketmemişti. Nereye gidecekti ki bu kadar tedirgindi? Birden ormanın yoluna doğru gitmeye başladı. Ne oluyordu, Lily ne yapıyordu? Onu takip etmeye karar verdim. Aramızda 75 metre kadar bırakarak yürümeye başladım peşinden. Beni farketmiyordu. Ormana doğru girdi. Arkasındaydım hala. Sık ağaçlar vardı ormanda. Gökyüzüne doğru baktığımda ağaçlardan gökyüzünü görememiştim. Büyük ağaçların arkalarına saklana saklana Lily'i takip ediyordum. Arkasını kolluyordu sürekli. Gizli birşeyler yapacaktı. Birden Testraller çıktı karşımıza. Lily de ben de görebilirdik Testralleri. Küçüktük daha bir Muggle gözlerimizin önünde ölmüştü. Ben bunları düşünürken dikkatim dağılmıştı ki, o da ne? Lily Testrale binmeye çalışıyordu. Uçardı bu hayvanlar bu doğruydu ama nereye gidecekti ki? Testrale bindi ve son kez arkasını kontrol etti ve sanki sadece kemikleri varmış gibi görünen hayvanla uçmaya başladı. Kendini güvende hissediyordu ki bir daha bu tarafa bakmadı. Ben de hemen Testrallerden birinin yanına koştum. Hırçındı biraz. Başını okşamaya çalıştım, geri çekildi. Biraz alıştırdım kendime ve hemen yola koyuldum ben de. Aramızda çok yoktu; fakat beni fark edemezdi. Başımı ve vücudumu saklıyordum, testralden beni göremezdi. Ben nereye gittiğimizi düşünürken Londra'ya yaklaştıkça yere indik. Diagon Yolu'ydu burası. İndi hemen ben de indim. Artık çok rahat davranıyordu. Birini arıyordu gözleri, aniden koşmaya başladı. Bulmuştu aradığı kişiyi. O da nesi? Barney'di bu. Tam yanlarına gitmeye kalkışıyordum ki Lily Barney'e sarıldı ve Barney Lily'i öpmeye başladı. Bu da neydi? Hemen geri dönmeliydim. Lily'nin yaptıkları oyunun parçasıydı sadece. Barney'e sırılsıklam aşıktı aslında... Barney ise onu kullanıyordu. Bunu anlamıştım. Çünkü Lily'nin Barney'e bakışlarında çok büyük bir sevecenlik ve şefkat vardı. Onu merak etmişti belliydi. Barney ise duygusuzca bakıyordu. Kullanıyordu Lily'i. Hemen testralin yanına döndüm ve uçmaya başladım. Düşüncelerim önümde uzanan masmavi gökyüzü kadar derindi. Nasıl yapabilmişti bunu bana Lily? O tedirgin bakışları, sahte endişeleri... Hpgwarts'a döndüğümde hala gözüm yaşlıydı...
--> YARDIM
Ağlamamalıydım, biliyordum; ama dayanamıyordum. Sicim gibi akıyordu gözlerimden yaşlar. Canım kaymak birası içmek istedi. İyi gelecekti. Üç Süpürge'ye gitmeliydim. Hogwarts'dan çıktım. Kimseler görünmüyordu Hogsmeade yolunda. Üç Süpürge'ye girdim. Seviyordum burayı. İçerisi güzeldi. Domuz Kafası'ndan daha farklıydı. Barmen'e ''Bir tane kaymak birası alabilir miyim?'' dedim. 1 dakikaya kalmadan bira elimdeydi. Bu arada yanıma biri geldi. Bir kaymak birası da o aldı. ''Merhaba küçük bayan.'' dedi. ''Merhaba'' dedim. ''Ben Marshall. Seherbazım.'' dedi. ''Memnun oldum efendim. Ben de Natalie.'' dememe fırsat bırakmadan ''Biliyorum Natalie, Barney ve Ted'in kuzenisin. Yardım edeceğim sana. Bunun için buradayım. Kuzenini bulmakla görevliyim.'' dedi. ''Şimdi ne biliyorsan bana anlatmalısın.'' demesiyle anlatmaya başladım en başından. Barney kaçtı, bana mektup geldi, Lily ve ikisini gördüm diye sıraladım. Surat ifadesinden birşey anlaşılmıyordu. ''Bu bilgiler gerçekten önemli, bir gelişmede sana haber vereceğim; hatta yanımda bulunabileceksin.'' dedi. Mutlu olmuştum. ''Çok teşekkür ederim.'' dedim. Saat geç oluyordu. Yatakhaneye dönmeliydim. ''Sizden haber bekleyeceğim. Şimdi gitmeliyim. İyi günler.'' dedim. ''İyi günler.'' dedi. Hava hafiften kararıyordu. Hogwarts'ın tüm ihtişamını gözler önüne seren loş bir ışıktı havadaki. Yatakhaneye geldiğimde Lily'i gördüm. Hiç birşey olmamış gibi davranmaya karar verdim ama artık hiç içimden gelmiyordu onunla konuşmak...
--> İNTİKAMIMI ALACAK MIYIM?
Lily ile aynı devam ediyorduk. Yeni birşey de olmamıştı. Dersler ve sınavlardı hayatım. Hiç bir değişiklik yoktu ki bana Marshalldan haber geldi. Barney'i kapana kıstıracaklarına dair. Ben de orada bulunmalıydım. ''Marshall ben de geleyim, lütfen.'' diye karşı bir not yazıp yollayacaktım ki Hogwarts'ta onunla karşılaştım. ''Ben de size not gönderecektim. Ben de gelmeliyim.'' dedim. ''Biz de seni almaya gelmiştik zaten.'' dedi. Gülümsedim. ''Çok teşekkürler!'' dedim. ''Nasıl gideceğiz peki?'' cevap şaşırtıcı değildi. ''Sen cisimlemediğin için bir yere kadar Uçuç Şebekesiyle gideceğiz sonra anahtarla gideceğiz.'' Okul Müdürünün Odası'na doğru çıkmaya başladık. Anlaşılan oradaki bacadan gidecektik. Bacadan geçtik ve orada anahtarı buldular. Anahtar siyah, eski bir kemerdi. Anahtarla bir yere geldik. Daha önce hiç böyle bir yerde bulunmamıştım. Bir mağarada gibiydik. Kapalı bir yerdi. Duvarlar taştandı ve içerisi boştu, yürüyorduk. İçeriden sesler geliyordu. Seherbazlardan birisi bir büyü yaptı. Tam olarak anlayamadım. Bilmediğim; hatta ilk defa duyduğum bir büyüydü bu. Ama anladığım kadarıyla ölüm yiyenlerin yerlerinden kıpırdayamamalarını sağlamıştı. İçeriye girdik ki hiçbiri yerinden oynayamıyor ve büyü yapamıyor kendilerini savunamıyorlardı. Orada Barney'i gördüm. Yazıklar olsun! Böyle bir hataya nasıl düşerdi. Hemen koluna bakmaya gittim. Karanlık İşaret kolundaydı, bir ölüm yiyen olmuştu. Azkaban'a gidecekti artık. Yapacak birşey yoktu. Seherbazlar ölüm yiyenleri oradan alıp götürürken biz de Marshall ile Hogwarts'a dönüyorduk. İlk işim bizimkilere bir mektup yazmak ve Lily ile konuşmak olacaktı...